Genel Başkanımız Prof. Dr. Tülin Oygür 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü münasebetiyle Ruhsar Şenoğlu’na röportaj verdi. Röportajın tamamı:
Bu yıl Kadınlar Gününü, Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıldönümünde kutluyoruz. Önümüzde nasıl bir dönem var? Türk kadınının mücadelesi hangi doğrultuda yürüyecek? Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür, Türk kadınının Cumhuriyetle biçimlendiğini, Cumhuriyetle karakter kazandığını açıkladı. O karakter, bugün yürüyeceği yolu da çiziyor. Sözü Prof. Dr. Oygür’e bırakalım:
KADIN MÜCADELESİNİ VATAN MÜCADELESİNE DÖNÜŞTÜRMEYİ BİLİR
- Önümüzde nasıl bir dönem var? CKD buna nasıl hazırlanıyor?
8 Mart, dünya üzerinde çok uzun yıllardır emekçi kadınlar için kutlanan bir gün. Türkiye’deki kadın mücadelesi zaman zaman dünyadaki mücadeleyle çok örtüşen süreçler geçirdi kuşkusuz. Türk kadınının bir de bizim topraklarımızda, bizim tarihimize has yaptıkları, yaşadıkları var. Biz Türk kadınının kadın için verdiği mücadelenin daha Jöntürk devrimi döneminde, oldukça erken başladığını görüyoruz. Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet kurulurken, hakikaten büyük bir vatanseverlik mücadelesine dönüşüyor.
İstanbul’un işgali öncesinde çarşaf kalksın diye, okul istiyoruz, eğitim istiyoruz diye eylemler yapılıyor. Ardından İstanbul’daki ve büyükşehirlerdeki entelektüel kadınlar bile, yurdun işgale uğramasıyla birlikte kadın mücadelesini, vatan mücadelesine dönüştürüyorlar. Türk kadınının çok önemli bir özelliği bu. Çünkü bizim milletimiz boyunduruk altına girmeye asla müsaade etmez, kadınımız da etmez. Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlıklarını biliyoruz bu kadınların.
Bizde de kadın erkekten sonra geliyor ama Türk kadını bu topraklarda hiçbir zaman Orta Çağ Avrupa’sındaki gibi aşağılanmıyor. Kültürümüzde kadın yakmak yoktur, cadı yoktur. İslamiyete rağmen Recm yoktur. Biz bunu Türklük kökenimizden getiriyoruz.
Bizde sorun kadının üretime katılmaması.
DEVRİMLERİ HAK ETMİŞLER
Cumhuriyetle birlikte kadınımız çok önemli haklar elde ediyor. Mustafa Kemal Atatürk,
bu devrimlerin önünü açıyor. Hak edilmemiş haklar değil bunlar. Kadın Türk devriminde, vatan savaşında bir rol oynuyor. Kadınla ilgili devrimleri, kadının başarısı olarak görmek gerekir.
Devrimlerle birlikte kadınlarımız eğitim hayatına hızla giriyor. Kadınlarımızın bugün akademide olduğunu, bilim dünyasında olduğunu, siyasette olduğunu görüyoruz. Türkiye’de kadının olmadığı alan hemen hemen yok. Tamamen çağdaş bir bakışla kadınımız geliyor oturuyor, kadının durumu bu.
KADINI CENDEREYE ALAN PİYASA EKONOMİSİ
Ama biz ülkedeki yanlış yönetimin, serbest piyasanın, paranın, doların saltanatının içindeyiz, iş burada bitiyor. Uzun yıllardır bu cendere içindeyiz. Piyasa ekonomisinin kadını yük olarak görmesi, kadının çalışma hayatını çok örselemiştir Türkiye’de. Kadınlarımız, bugün evde oturan kadın bile bilinçli. Biz istihdamda kadın zirveleri yaptık. Orada bunu çok açık şekilde gördük. Köylü kadın da bilinçli ev kadını da bilinçli. Ama nedir sorun?
Bir sancı içinde kadın; üretmek istiyor, boylu boyunca çalışma hayatında yer almak istiyor, topluma karışmak istiyor. Fakat piyasa ekonomisi yüzünden, devletten destek görmüyor.
KAMUCU DEVLET KADININ ÖNÜNÜ AÇACAK
- Kamucu sistem vurgusunu hep yapıyorsunuz CKD olarak. Kamucu sistemle kadın sorunları arasındaki bağdan da söz eder misiniz?
Piyasa sistemi, hakim olan sistem en yüksek kârlılığa göre kurgulanmış bir sistem. Doğum yapan kadın, çocuk büyüten kadın, işine gelmiyor piyasanın. Kadın olmamızdan kaynaklı çocuk doğurmak ve çocuk bakmak görevlerimiz kadının aleyhine kullanılmıştır. İşte burada devletin gücünü göstermesi gerekirdi. Piyasa ekonomisi devleti daraltmıştır, küçültülmüştür, dolayısıyla devletin bir müdahalesi olmamıştır kadın lehine. Muazzam bir kreş ağı, devletin yönettiği ve kontrol ettiği, denetlediği, kaliteli, güvenilir ve çok yaygın bir kreş sistemi getirmesi gerekirdi. Bu asla olmamıştır Türkiye’de. Halen biz kreş çağı çocuklarının kreşe gönderilme oranı en düşük ülkelerden biriyiz.
Neredeyse yüzde 70’e yaklaşan kayıp kadın gücünün başlıca sebebi budur. Bu pahalılıkta kreşlere yönelemiyorlar da güvenmiyorlar da. O zaman kadın ne diyor, ‘Aldığım paranın hepsini kreşe vereceğime otururum evde’. Çünkü kreş piyasası da serbest piyasa. Halbuki kreşler devlette olmalıydı ve çok güçlü olmalıydı devlet.
Sadece kreş de yetmez. Nasıl olsa kadın evde diye, yaşlı bakımı, engelli bakımı, bunların hepsi kadına yüklenmiştir Türkiye’de. Bu da kadının ayağındaki prangadır. Yaşlı bakım merkezleri, engelli rehabilitasyon merkezleri hem inanılmaz pahalı hem de son derece az. Burada yine çözüm kamuculuk, kârı değil kamu yararını gözetecek devlet.
Bu sistem değiştiği zaman, kamucu, devletçi bir sistem geldiği zaman kadın iki yönlü kurtulacak. Bu çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi görevleri için devletten destek alacak. Güçlü devlet, kamucu devlet, kadının önünü açacak. İkincisi, devlet kadını üretime teşvik edecek, kadına istihdam sağlayacak.
ÜRETİM DEVRİMİ KADINA İSTİHDAM ALANI AÇACAK
- Konuşmalarınızda üretim devriminden söz ediyorsunuz. Üretin devrimi kadının sorunlarını belli ölçülerde de olsa çözebilir diyebilir miyiz?
-Tabii, çünkü üretim devrimine geçersek kadın için istihdam alanı açılacak. Zaten işsizlik var, istihdam sıkıntısı var ülkede. Dolayısıyla üretim devrimiyle eli iş tutan bütün fertler üretime teşvik edilecek ve istihdam edilecek. Bunu da yine ancak devlet yapar.
Kadını teknolojiye, yazılım dünyasına sevk etmek lazım mesela; kadının en az erkek kadar başarılı olacağı bir alan, çok teşvik etmek lazım. Ülkede üretim alanı açacaksınız, devletçilik o bakımdan önemli. Devletin ötelendiği yerde kadın da öteleniyor.
Serbest piyasanın hüküm sürdüğü Batı’da niye böyle olmuyor? Çünkü onlar emperyalist ülkeler, zaten dünyayı sömürerek zenginleşiyorlar. Onunla biz kendimizi kıyaslayacak değiliz. Biz kendi topraklarımızda kendi imkanlarımızla sorunları çözeceğiz ve tek bir çaremiz var: devletin güçlü olduğu, kamucu yaklaştığı yepyeni bir sistem!
Üretim seferberliği olan ve kadının önünü sonuna kadar açan bir sistem talebimiz var. 100. yılda Türk kadınının 8 Mart talebi budur.
‘1 KOYAR 5 ALIRIM’ ZİHNİYETİNİ YIKALIM
- Depremlerin yarattığı yıkımdan çıkış da sizin konuşmanızın başından beri özetlediğimiz programla mı olacak?
Deprem, hataları yüzümüze vurdu. Kâr ekonomisi bireysel çıkarı koruyor, kamu yararını değil. Bireysel kârlılık sistemi, bir an geliyor, her şeyi yıkıyor. Bugün isterseniz 5 bin tane müteahhit tutuklayın. Ama olan oldu!
Görünüşe göre tedbirler tam, yönetmelikler tam, kanunlar tam. Ama sonuçta 50 bin yurttaşımız öldü. Tabii tutuklayacak, cezalarını alacaklar. Ama asıl yapılması gereken bu kamuculuğun, devletçiliğin bir sistem olarak gelmesi, her şeyin merkezinde, bir sistem olarak yer alması lazım. Binayı dikerken ‘Ben buraya 1 koyar 5 alırım’ zihniyetini, bu bilimi de aşan zihniyeti ortadan kaldırmak lazım. Bilime de tekmeyi vuruyor, denetime de; her şeye tekme vuruyor. Bu sistemi terk etmek lazım.
Biz sistem değişikliğini sadece kadın için istemiyoruz. Bütün halkımızın menfaati için istiyoruz. Ha, kadın burada adı konmuş bir sorundur. Onun için ayrı konuşuyoruz. Çünkü bu evrensel ve tarihsel bir sorun, onu ayrı konuşmak mecburiyetindeyiz, bu sorun bitene kadar. Ama biz devletçiliği Türkiye’nin bütün fertleriyle insanca yaşaması için, hakça paylaşması için, tam anlamıyla refah içinde yaşaması için istiyoruz.
ON BİNLERCE YIL ÖNCESİNDEN GELİYOR
Kadının menfati ile halkın menfaati aynı. Biz CKD olarak, kadına yönelik şiddeti de bu şekilde ele alıyoruz. Kuşkusuz 6284 ile ve diğer yasalarla kadına yönelik şiddete en caydırıcı tedbirleri getirmeliyiz. Ama sistemi değiştirmeden, kadının toplumdaki o ayrımcılık problemini, zihinlerdeki o sorunu aşmadan, dünyanın en iyi kanunu da getirseniz, bu olguyu kaldıramazsınız ortadan.
Nitekim, o hayran kalınan, bize göre çok medeni zannedilen ülkeler, kadına yönelik şiddette, kadın cinayetinde bizden kesinlikle aşağıda değiller; yıllık vaka sayılarında Almanya’yla, İsviçre’yle aynı banttayız. Bu bir zihniyet meselesi ve bu 10 binlerce yıldan geldiği için bunu kanunlarla filan ortadan kaldıramıyoruz.
Toplumsal algıyı değiştirmek lazım. Bunun için çok iyi eğitim lazım, kadının çok desteklenmesi lazım, erkeğin de desteklenmesi lazım. ‘Erkek kötü de onun için böyle oldu’ demek, en gerici, en çağdışı bakıştır. Şiddet gösteren erkek de bu sistemin mağdurdur.
Kadına yönelik şiddetin, toplumsal ayrımcılığın bitirilmesi için kadın mutlaka üretime kazandırılmalıdır, üretici güçler içinde kadın da tartışmasız yerini almalıdır. Ancak bu noktaya geldiğiniz zaman biz özlediğimiz, insan onuruna yakışır kadın erkek eşitliğine ulaşabiliriz. Kadınlarımızda bilinç oluşmuş, devletten beklentileri var. Türkiye’nin artık gelip dayandığı noktanın bir sistem değişikliği olduğunu, buna mecbur olduğumuzu, toplumca da görmemiz lazım.
KADIN SORUNUNU ÜLKE SORUNLARIYLA BİRLİKTE ELE ALIYORUZ
- CKD 25 yaşını doldurdu ve 10. genel kurulunu yaptı. Ne hedefler belirlediniz?
Cumhuriyet Kadınları Derneği, kadınların çalıştığı bir dernek ama genel Türkiye sorunlarıyla ilgilenen bir dernek. Tabii ki kadın, aile, çocuk, bizim çok özel bir ilgi alanımız ama biz kadın, çocuk ve ailenin, ülkemizin diğer sorunlarından bağımsız, farklı sorunlar içinde olduğunu ve farklı çözümlerle sorunları aşacağını asla düşünmüyoruz. Bu bilimsel değil, gerçekçi de değil. Onun için biz ülke sorunlarını ve kadın sorununu birlikte ele alıyoruz.
Bu, Kurtuluş Savaşı öncesinde ferdi hürriyetler isteyen kadınların sonradan vatan mücadelesine katılmasına benziyor. Geliyor, ikisi birleşiyor. Böyle baktığımız için bütün kadınları kapsayıcı bir dilimiz, söylemimiz var bizim. Hiçbir kadını ayırmıyoruz. Bu memleketin bir parçasını ayırmaya benzer yoksa. Bütün kadınlara ulaşmak ve bütün kadınları kucaklamak lazım.
Biz, son üç yılda bu konuda oldukça önemli bir adım attık. Biz mahallemizden çıktık, başka mahallelere girdik. Ve elimizi her kadın kesimine uzamaya gayret ettik. Örneğin LGBT ’ye karşı mücadelemize mütedeyyin kadınlarla, ailelerle büyük bir hoşnutluk içinde beraber olduk, tereddüt etmedik. Çünkü hepimiz bu vatanın parçasıyız.
Entelektüel kadınla da temas kurduk, işçi kadınla da, köylü kadınla ve ev kadınlarıyla, herkesle temas kurduk. Şimdi bu başarımızı bir sonraki noktaya taşımamız lazım. Bu kesimlerin öncüleriyle beraberiz, şimdi kitlelerine yaklaşmayı hedefliyoruz. Onlarla beraber daha çok çalışma yapmak istiyoruz. Kadın yurttaşlar olarak el birliğimizi, güç birliğimizi ortaya koymak…
Bizim burada hassasiyetlerimiz var: Vatan bölünmez bir bütündür ve Cumhuriyet Devrimlerinden asla taviz verilemez. PKK ve hiçbir uzantısıyla yan yana gelmemiz mümkün değil, ikinci olarak da yine Devrimleri yontan, budayan yaklaşımlara da olumlu bakmayız, bu ikisi bizim kırmızı çizgimiz. Bunu samimiyetle ortaya koyduğunuz zaman aslında hakikaten çok sayıda kadın bunu kabul ediyor ve bakıyorsunuz türbanlı kadınlarımız, ‘ben de öyle düşünüyorum’ diyor.
EĞİTİM DEVRİMİ LAZIM KIZLAR İÇİN İKİ KERE LAZIM
- Kadının istihdam talebi, bir eğitim desteğiyle birlikte olur, değil mi?
Kız çocukla erkek çocuk eğitim oranlarına baktığımızda çok ufak bir fark var. Fakat niteliği ne o eğitimin? Kızların nitelikli, onları meslek sahibi yapan eğitime yönlendirilmesi lazım. 4+4+4 sisteminde, bazı bölgelerde yoksul ve muhafazakar kesimler kızlarını ilk 4 yıl okutuyor, sonra eve çekiyor. Ya hafızlık kursuna yolluyor, ya ‘açık ortaokul’ diye uydurdukları bir şeye…sonra da ‘everdim kızı’! Kentlerde değil, bazı bölgelerde oğlan okusun iş sahibi olsun, kız evde otursun: bu feodal bakış devam ediyor. Anne uyanmış, belki anne böyle olsun istemiyor ama baba hâlâ böyle istiyor. Kız çocuklarını da sonunda bir meslek sahibi yapacak düzeyde okutmak önemli. Eğitim devrimi bütün çocuklarımız için lazım ama kızlar için iki kere lazım.
FARKINDA OL AV OLMA
- Neoliberallerin sözde ‘özgürlük’ dediği şeye nasıl yaklaşmalıyız?
Bu yeni özgürlükçülük savunucuları, yani neoliberaller, dünyanın en gerici unsurları.
İnsan için geri olan her şeyi özgürlük adı altında pazarlıyorlar. Bunu göremeyen insan, özgürlük kelimesinin cazibesine kapılır. Okumayan, devamlı sosyal medyada dolaşan insan, imal edilmiş yalanlarla besleniyor. LGBT’nin eşcinsel veya transseksüel bireylere toplumun eziyet etmemesi olmadığını bilmemiz lazım. Zaten sistem sizi bunu bilmediğiniz için avlayabiliyor, av olmamak için doğru kaynaklardan bilgi edinmemiz lazım. Çok açık bakışlı olmamız lazım. Yoksa kapılıp gidiyor insanlar özgürlük lafına, demokrasi lafına. Kancayı oradan takıyorlar. Toplumları uyuşturucuya sevk etmenin, insanı kendinden uzaklaştırmanın, özgürlükle ne alakası var? Korkunç bir oyun oynanıyor burada. Halka hep bunları anlatıyoruz. ‘Demokrasi’ projesi ‘özgürlük’ projesi bizatihi Batı’nın projesidir, Amerika’nın projesidir ve insanlığın başına gelmiş en gerici projedir. Bu bağı göremeyen, bu kadar gerici bir projenin de memuru oluyorlar. Biz CKD olarak çok önemli bir işlev görüyoruz. Atatürk’ün çağdaş kadınlarıyız ve her şeyi görebiliyoruz; o özgürlük büyüsünden, demokrasi büyüsünden, o büyülerden uzak duruyoruz.
HAYDİ KALK AYAĞA, CUMHURİYET KADINI YANINDA!
- Deprem bölgesine ilişkin çalışmalarınızdan söz edebilir misiniz?
İlk haftalarda yardım kampanyaları düzenledik, ayni yardımlarımızı yolladık. Ardından deprem bölgelerinde yürüteceğimiz faaliyet için üç ayaklı bir projeyle ve bütün şubelerimizle harekete geçtik. Şiarımız: Haydi kalk ayağa, Cumhuriyet kadını yanında. Üç koldan yürütüyoruz çalışmayı. Şubeler kendi bulundukları il ve ilçelere göç edenlerle temas kuruyor, yardım ediyor. İkincisi deprem bölgesine ekipler çıkarmak, çadır kentlerde, konteynerlerde birer hafta çalışacak, depremzedelere yarenlik edecek, yardım edecek ekipler. Günlük rutin içindeki hayatlarını kolaylaştırmaya çalışacaklar. Üçüncü olarak depremzede öğrencilere burs kampanyası başlatıyoruz.
Oradaki bütün yurttaşlarımız tekrar ayağa kalkana kadar, hayatlarını yeniden düzene sokana kadar, kadın ve erkek, tüm yurttaşlarımızın yanında olacağız.
CUMHURİYET KADININI TANITIYORUZ
Birleşme, yakınlaşma, LGBTİ ve uyuşturucuya karşı mücadele zemininde mi oldu?
Sadece neoliberalizme karşı yaptığımız çalışmalarda değil, üreten kadın çalışmamızda da oldu. Diğer partilerden veya partisiz o kadar çok kadınla temas kurduk ki. Çok rahat kabul ediyorlar bizi. Biz çok geniş kadın kitlelerine Cumhuriyet kadınını tanıtıyoruz. Gerçek Atatürkçü kadını tanıtıyoruz: insanların duygularına, dünya görüşlerine saygı duyan, kimseyi hor görmeyen, ötekileştirmeyen, herkesle kendini eşitleyen ama vatan menfaatlerinde ortaklaşmayı ilke sayan bir Cumhuriyet kadını profili geliştirdik.
Birçok yerde bizi neoliberal-sosyal demokrat sanıyorlar önce, hemen yok yok diyoruz, hiçbir alakamız yok! Daha biz kendimizi tanıtırken karşımızdaki yüzler yumuşuyor. İnsanlardan kadar bu kadar ayrışmışlar.
Biz birlikte çalışacağız, birlikte kurtulacağız.