Nafaka üzerinden yürütülmekte olan tartışmalar, 2017 yılında hazırlanan ve kısaca Boşanma Komisyonu Raporu olarak adlandırılan (Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu) rapora dayanmaktadır. Bu raporda, bugün tartışılan aile arabuluculuğu da dahil olmak üzere velayet, gizli yargılama konularını, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu kapsayan ve kadın hakları, kadına yönelik şiddetin bertaraf edilmesi yönündeki hukuki kazanımlar aleyhine pek çok değişiklik önerisi yer almaktadır. Raporda aile bütünlüğünün sağlanmasının önemi belirtilerek, çözümün kadın haklarına yönelik sistemli ihlallerin yadsındığı bir düzlemde arandığı, boşanmaların zorlaştırılmasının hatta engellenmesinin önünün açıldığı görülmektedir. Nafaka konusu da bugünlerde yine bu rapor ekseninde tartışmaya açılmıştır.
Yoksulluk nafakası Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: ‘Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. Devamı olan madde 176 da ise nafakanın kaldırılması koşulları düzenlenmiştir. Maddeye göre ‘…irat biçimde ödenmesine karar verilen nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde nafakanın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.’
Türk Medeni Kanunu’nun, nafakanın kaldırılması konusunu düzenleyen 176. maddesinin açıkça ortaya koyduğu üzere nafaka esasen süresiz olmayıp, nafaka yükümlüsünün başvurusu halinde, somut vakalar üzerinde mahkemelerce hukuki değerlendirme yapılmakta, kanuni koşulların varlığı halinde de nafaka kaldırılmaktadır. Nafakanın yalnızca kadınlar için verildiği bilgisi ise tamamen yanlıştır. Yasa erkek ve kadın ayrımı yapmaksızın yoksulluğa düşecek kişi üzerinden tanımlama yapmaktadır. Yoksulluk nafakasının özünde ahlaki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonunda yoksulluk içine düşecek eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür ve ayrıca bu yükümlülükler sosyal hukuk devletinin gereğidir.
Bu sebeplerle, yoksulluk nafakası bir lütuf değil, haktır ve pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de devletin kadınların güçlenmesine ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak aldığı tedbirlerdendir. Kadınların evlilik sonrası yaşamlarını idame ettirebilmeleri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle yoksullaştırılmalarının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusundaki tüm hukuki kazanımlara karşın toplumsal cinsiyet eşitliğinin tesis edilemediği, kadınların özel yahut kamusal alanda fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kaldıkları inkâr edilemeyecek somut gerçektir. Şiddetin sistemli olması sebebi ile kadınlar eğitim, sağlık gibi temel haklara erişmekte dahi güçlük yaşamaktadırlar. Erken yaşta evlilik, aile içindeki şiddet, baskı gibi sebeplerle kadınlar çalışma, hayata katılma olanağını da bulamamakta, ağırlıklı olarak dezavantajlı işlerde sosyal güvenceden yoksun olarak istihdam edilmektedirler. Çocukların ve yaşlıların bakımı dahil, ev içinde ücretsiz emek sarf etmiş, bu sebeple çalışma hayatına hiç katılamamış, katılması engellenmiş veya ev içindeki bakım emeği yükü nedeniyle iş hayatından ayrılmak zorunda kalmış, yeniden çalışma yaşamına katılmasının önünde pek çok engel bulunan kadınların nafaka hakkına sınırlama getirmek, Türkiye’de giderek artan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirecektir. Bu düzenlemeler kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddeti artıracak, kadınları ev içine hapsedecek ve kadınların boşanma kararı almalarını zorlaştırarak büyük hak ihlallerine neden olacaktır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sebep olduğu mağduriyetler, kadınların yıllarca mücadele ederek kazandığı hakların geri alınmasıyla çözülemez. Çözüm ancak toplumsal cinsiyet eşitliğinin kurulmasıyla sağlanabilir. Devletin görevi kadını güçlendirmek ve yoksullaşmasını önleyerek iş yaşamında yer almasını sağlamaktır. Bu bağlamda da eşitliği gözeten sosyal politikalar üretmelidir. Kadınların iş gücü piyasasına katılabilmeleri için ücretsiz, kaliteli bakım evleri ve kreşlerin açılması, kadınların eğitime katılmaları önündeki engellerin kaldırılması, yüksek öğrenim görememiş kadınların da en azından temel gereksinimlerini karşılayabilecekleri ücretli işlerde çalışmalarını sağlayacak kaliteli eğitim ve iş fırsatlarının yaratılması gerekmektedir.
Eşitsizlik, ayrımcılık, şiddet kadının yoksulluğunun birincil faktörleri iken, kanunda somut vakalar bazında nafakanın kaldırılması koşullarını düzenleyen hukuki bir çözüm yolu da varken, yoksulluk nafakasının genel olarak topyekûn sınırlandırılması yoluna gidilmesi hakkaniyetsiz olacak, kadını sosyal yardımlara muhtaç hale getirecek yahut boşanma ardından hayatını idame ettiremeyeceği düşüncesi ile evlilik içinde şiddet gören kadın dahi bu evliliği sürdürmek mecburiyetinde kalacaktır.
Keza tartışmalara dayanak somut istatistiki veri de mevcut değildir. Somut vakalar detaylı biçimde incelenmemiştir. Kaç kadına, hangi koşullarda nafaka bağlanmış olduğuna, nafaka miktarlarına, ne kadarının tahsil edilebildiğine, tahsil edilebilenlerin ne kadar süre devam ettiğine, hangi koşullarda ne kadar sayıda nafaka kaldırılması davası açıldığına, Türk Medeni Kanunu’nun 176. Maddesinin nasıl işletildiğine, sonucundaki kararlara, kaç kadının kanuni şartları bulunmasına rağmen nafaka talep etmediğine, hangi sebeplerle bu haklarından feragat ettiklerine, yaş gruplarına, evlilik müddetlerine ilişkin hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu kadar önemli bir konu hakkındaki düzenlemenin böyle kapsamlı bir çalışmadan yoksun olarak üstünkörü gerçekleştirilmesi kabul edilemez.
Bu sebeplerle, kanunumuzda, tek tek somut vakalardaki hakkaniyet durumunun değerlendirildiği bir çözüm yolu varken ve kadın hakları, kadına yönelik şiddet hususundaki acı tablo orta iken, istisnanın kural addedilerek, hakkın başkalarının haklarını ihlal ederek tesis edilmesi toplumsal olarak hakkaniyet, vicdan ve adalet duygumuzu zedeleyecektir.
Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak konunun takipçisi olacağız.
Cumhuriyet Kadınları Derneği
Genel Merkez Hukuk Bürosu